gecenin bıraktığı

Gönül dünyasının aradığı aşk çığlıklarını duyan ve anlayan, sevda ağacını
sulayan gözyaşlarının şahidi, sevda ağacının büyüyüp olgunlaşması için
aradığı güneş, özlemlerimizin fırsat bulup dile geldiği zaman,
yüreğimizin her odasını süsleyen yıldız, Sevgilinin(s.a.v.) sevgisiyle
yanmış gönüllere bir damla sevgi ikram ettiği mekândır gece. Vuslatı
özleyenlerin özlem yaralarına merhem, günah bataklığına saplanmışların
can simididir gece. Gece, her şeyden sıyrılıp Huzur’a çıkmak ve huzur
bulmaktır.

Gece, galibiyetini ilan edince güne, başlar yüreğimize en dokunaklı aşk
fısıltılarını söylemeye. Gece yıldızlarıyla beraber düşer toprağa. Gece
vuslat ateşinin yakıp kavurduğu, ağlattığı toprak yüreklilere bir tutam
yıldız serper. Gece yıldızlarıyla beraber gelir yüreğimize. Gece
yıldızlarıyla beraber dokunur yüreğimize. Gece aşklarıyla gezer
maverada. Aşka talip gönüllere aşk dağıtır. Kalbimizle buluşup aşk
sofrasın da, aşk kadehlerini kaldırmak için sessiz bir mekân ve zaman
ayarlamaya çalıştığımızda çıkar karşımıza gece. Bir damla sevginin
yüreğimizdeki uyandırdığı heyecanı paylaştığımız bir dosttur gece.

Ateş de gül saklıdır, gece de gizem. Ateşe istemeden de olsa atılan
İbrahimler, ateşin yüreğine saklanmış gülü bulurken, gecelerin yüreğine
isteyerek atılan İbrahimler gecede saklanan hangi gizemli güllerin
kokularını alıyorlardır ki? Gecenin yüreğine isteyerek dokunan aşk
tutkunları, sevdalarını anlatmak için hangi lisanı kullanmaktadır?
Sevda gecesinde dökülen bir damla gözyaşının duygularını hangi
kelimeler hangi duygularıyla anlatabilir ki?

Yüreğimin sessiz çığlıklarını duyan gece, yıldızların sıcacık sesiyle
yayıyor sevgisini, merhametini. Bakışlarım gecenin yüreğindeki en
kuytularını ararken, yüreğimi yıldızların nağmelerine bırakıyorum.
Gece, yüreğime yıldızlarını batıyor, sanki nakşediyor aşkı. Yüreğim
hançer yemiş ceylan gibi çırpınmaya başlıyor. ‘Yıldızlar durun
yapmayın’ desem de hiç aldırmadan batıyorlar yüreğime. Yüreğim acıyor.
Geceye bakıyorum masumca, boynu bükük ve garip. ‘Kurtar beni’ diyen
gözlerime bakarak gülümsüyor gece. Gecenin gözlerini görmesem de sesini
duymasam da ‘sabret az kaldı’ diyeceğini hissediyor ya da ‘sabret az
kaldı’ demesini bekliyorum. Ama demiyor, sadece gülümsüyor.

Yıldızlar battıkça acıyan ve kanayan yüreğim, mana veremediğim
huzurlara doğru yelken açmaya başlamıştı bile. Anlamı neydi acaba?
Acıyan, kanayan yüreğim neden huzur buldu ki? Gece neden bu kadar huzur
veriyor ki yüreğime? Huzur bulmak için acı çekmek şart mı? Ben bu kadar
acı çekiyorsam, Peygamberimiz (s.a.v.) ne kadar acı çekmişti ki?
Peygamberimiz (s.a.v.) gece Huzur’a çıkarken yüreğindeki huzurun adını
ne koymuştu acaba? Sorular sorular sorular…

Bir gece daha geçiyor yüreğimden, aşta sınır tanımayan. Bir gece daha
geçiyor usulsüz ve yüreği parçalayan. Bir gece daha geçiyor umutlu ve
huzurlu. Yüreğimi acıtan bir dokunuş başlıyor inceden ama yürekli ama
sağlam ama vurgun ama aşk dolu…

Yolunuz geceye düşerse günün birinde, korkmayın. Bırakın kendinizi
gecenin kollarına. Bırakın kendinizi yıldızların aşk dolu nağmelerine.
Bırakın yıldızlar girsin yüreğinize ve nakşetsin aşkı. Yıldızlar acıtsa
da yüreğinizi, oturun aşk sofrasına ve aşk şerbetinden içerek Huzura
çıkın ve huzur depolayın yüreğinize. Huzurlu Aşk yaşayın o gece. Gece
yüreğinize çökerken, tadını çıkarın aşkın, huzurun.

Gene sabah oldu ve Aşk sofrasını kaldırma vakti geldi. Çünkü geceye
galibiyetini ilan etti güneş. Olsun. Gece gene galip gelecek güneşe
nasılsa. Bu savaş kıyamete kadar sürmeyecek mi? Bir gece galip, bir
güneş. Ama ikisi de sevdalı AŞK’a. İkisi de tutkulu.

Zaman, saatlerden gece oluncaya kadar AŞK’la kalın…

Yorum bırakın